Statükoyu Ele Geçirmek Mi? Statükonun Eline Düşmek Mi?
Muhammed Bahaddin Doğan 03/08/2024
Statükoyu Ele Geçirmek Mi? Statükonun Eline Düşmek Mi?
Statüko kelimesinin sözlük anlamı; “Yürürlükte bulunan anlaşmaların, kuralların ortaya çıkardığı, geçmişin devamı niteliğinde olan şimdiki durum.” şeklindedir. Mevcut durum, var olan düzen anlamlarıyla da karşımıza çıkan bu kavram genellikle siyasette kullanılır.
Statükonun destekçileri olduğu gibi karşıtları da vardır. Destekçilerine statükocu denir. Var olan düzenin ve kendi çıkarlarının devamını sağlamak adına mevcut durumu korumaya çalışırlar. Aksine karşıtları ise mevcut düzeni değiştirmek isterler. Bu konuda var olan düzene itirazları vardır. Bu itirazlar bazen sosyo-ekonomik olurken bazen de hukuki hak arayışlarında yaşanan adaletsizliklerden kaynaklanabilir. Bazen siyasi olurken bazen de kendi çıkarlarıyla çatıştığı için olabilir. Bu sebeple statüko karşıtları her zaman yeni bir yol arayışında olurlar.
Yürürlükte olan, mevcut durumu temsil eden ve devam eden bir düzenin olması aslında bir güç simgesidir. Bir taraftan da baktığımızda statüko aslında bir düzen ifadesinin yanı sıra bir güce sahip olma durumudur. Bu sebeple her zaman bu güce sahip olmak istenir. Bunun için statüko da korunur, statüko da yıkılır. Bir bakıma da statükoyu yıkan kendi statükosunu, kendi yapısını inşa etmeye çalışacaktır. Her ne kadar statükonun tanımlanması ve kavramlaşması son yüzyılda gerçekleşse de tarih boyunca gücü ele geçirmek adına mücadeleler verildiğini de biliyoruz.
Bu mücadelelerde bazen güç hakikatten yana iken bazen batıldan yana olmuş, bazen hakikat batılı zail ederken, bazen batıl hakikate karşı geçici bir üstünlüğe sahip olmuştur. Örneğin son yüzyılda yaşamış olduğumuz Osmanlı’nın içerisinde ve çöküşüne sebep olan, İttihat Terakkicilerle Cumhuriyeti kuran kadro arasındaki mücadele buna örnek verilebilir. İttihatçılar var olan düzeni kendilerince ıslah edip devamlılığını sağlamak isterken, Cumhuriyeti kuran kadro yeni bir düzen kurmanın peşindeydiler.
Tam zıddına bir örnek verecek olursak, Asr-ı saadetten örnek verebiliriz. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e vahyin gelmesiyle birlikte İslam, cahiliye döneminde olan Mekke özelinde dünyaya yeni bir düzen kurma teklifiyle gelmişti. Mekkeli müşrikler var olan düzenin devamı için mücadele ederken, İslam yeni bir düzen kurma taahhüdünü veriyordu. Mekkeli müşriklerin, özellikle statükonun temel taşları olan Mekke’nin ileri gelen azılı müşriklerin inkarının temel sebebi bu düzene karşı olmalarından kaynaklanıyordu. Konudan sapmamak adına bu örneği derinleştirmek istemiyoruz.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi var olan düzenin vermiş olduğu rahatsızlıklar sizi başka bir düzen kurma fikrine itebilir. Bazense bu fikir statükoyu ele geçirmek ve onu kendi düzenine uygun bir şekilde düzenlemek fikriyle karşı karşıya getirebilir. Mevcut düzene karşı yeni bir düzen kurmak ne kadar zorsa var olan düzeni ele geçirmek de bir o kadar zordur. Hatta meşakkatinin ötesinde statükoya karşı çıktığınız yolda statükocu olmak bile vardır diyebiliriz.
Burada konumuz var olan düzeni korumak değil, aslında mevcut duruma alternatif bir düzen geliştirme fikri de değil. Burada konumuz statükoyu ele geçirmek fikridir. Statüko, var olan düzen, mevcut durum ve yürürlükte olan anlamıyla gücü temsil ettiğini söylemiştik. Peki bu güce sahip olmak için ne yapmak gerekir? Gücü ele geçirmek için onun çizdiği yollardan geçmeyi, onun koyduğu kurallara uymayı gerektirir maalesef. Örnek veriyorum. Bir yerden bir yere gittiğinizde navigasyonun çizdiği yoldan gidersiniz. Ya da gideceğiniz yere yapılan yollardan geçerek gidersiniz. Başka bir örnek. Bir üniversite girebilmeniz için onun istediği sınavlara girersiniz. Ya da memur olmanın şartları gibi.
Bu yolda gücü elde etmek için gücün koyduğu sınırlar içinde hareket etmek adına kendinizden ödün, değerlerinizden taviz vermeniz gerekir. Aksi halde gücü elde edemezsiniz. Peki kendinizden ödün vermek ne kadar doğru? Ya da değerlerinizden taviz vermek!
Yukarıda verdiğimiz örnekler üzerinde konuyu biraz daha anlaşılır kılmak istiyoruz. Osmanlının son döneminde yıkılış sürecini anlatan İttihatçılar ve Cumhuriyeti kuran kadro arasındaki mücadele konumuz için önemli bir örnek. Osmanlının son döneminde İttihatçılar statükoyu ele geçirme çabası sonuç vermiş ve Osmanlı yönetimini ele geçirmişlerdi. Ancak amaçlarında ve kendi değerlerinden taviz verdiler ve ayrılıklar yaşayarak Cumhuriyeti kuran kadronun oluşmasına sebep oldular. İttihatçılar, statükoyu ele geçirmenin sonucu hedef ve değerlerinde taviz verdiler. Cumhuriyeti kuran kadro ise statükonun alternatifini oluşturmak düşüncesiyle birlikte cumhuriyeti ilan ettiler. Burada konuyu tarihi arka planından bağımız ele aldığımızı da belirtmek isteriz.
Diğer bir örneğimiz olan Asr-ı Saadette ki hususu ele alacak olursak. Hz. Peygamber (s.a.v) var olan düzeni temsil eden Dârünnedve’yi ele geçirmeye çalışmadı. Peygamberimizin amacı Dârünnedve’yi ele geçirmek olsaydı eğer, bunu gerçekleştirmek fırsat ayağına gelmişti. Kafirun suresinin nüzul sebebine baktığımızda bunu görebiliriz. Peygamberimize statükonun gücünü elleriyle vereceklerken Peygamberimizden taviz istemişlerdi. Peygamberimizin cevabı net oldu. “Güneşi sağ elime ayı sol elime verseler de ben bu davamdan vazgeçmem” şeklinde olmuştu.
Ödün ve taviz verme konusuna şu örneği de vermek isteriz. Hz. Ali (ra.) bir savaş sırasında namazı erteleyelim diyenlere... "Uğruna savaş verdiğimiz değerleri erteleyip ötelersek savaşı kazansak da değerlerimizi kaybederiz..." cevabını verir.
Neticede Hz. Peygamber (s.a.v) Dârünnedve’ye karşılık Dârülerkam’ı kurdu. Mevcut düzeni ele geçirmek yerine kendi düzenini kuracak olan insan topluluğunu burada yetiştirdi. Neticesinde Medine İslam Devleti, Mekke’ye karşı kuruldu. Sonunda Mekke’de İslam toprağı oldu.
Son olarak konuyu toparlayacak olursak, günümüzde özellikle İslam’ın hür olduğu, adaletin ve huzurun sağlandığı bir düzen hayali olan Müslümanların bugünkü mevcut durumdan, var olan düzenden memnun olması pek mümkün değil. Bu sebeple bizlerin kafasında şöyle bir soru işareti oluşuyor. Statükoyu değiştirmek mi yoksa statükoyu ele geçirip ıslah etmek mi?
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere statükoyu ele geçirmek belli başlı tavizleri vermeyi gerektiriyor. Bizler de maalesef hem topluluk olarak hem de siyaseten bu tavizleri verdik. Ne yazık ki taviz tavizi doğurdu ve son tahlilde içinde olmuş olduğumuz duruma geldik. Neredeyse Peygamber’e hakaretin, İslam ve Müslümanlara saldırmanın normalleştiği bir dönemi yaşıyoruz. İslami değerlerin içi boşaltıldı. İslam’ın emir ve yasakların sorgulandığına şahit oluyoruz. Hassasiyetlerimize saygı duyulmasını beklemek hayal oldu.
Ezcümle statükoya karşıysan, buna karşı bir alternatif geliştirmek zorundasın. Hassasiyetleri olan bir Müslüman için bugünkü mevcut durum uygun değil. Bu sebeple yeni bir teklifle aslında var olan ancak insanların gündeminde ve yürürlükte olmayan bir teklifle insanların karşısına tekrardan çıkmalıyız. Yaşadığımız bu dönemde İslam’la yeniden tanışmalı ve insanları tanıştırmalıyız. Bu teklifi yeninden insanlara sunmalıyız. Bu teklifin gereklerini, sorumluluklarını ve vaat ettiklerini insanlarla buluşturmalıyız.
Statükoyu ele geçirmek yerine alternatif bir düzen, yeni bir dünya ve hakikati teklif etmek adına yeniden gelmeliyiz.
Vesselam…
Yorumlar (0)
Yorum Ekle