Ne Olacak Bu Gençlerin Hali!?
Muhammed Bahaddin Doğan 11/05/2024
Ne Olacak Bu Gençlerin Hali!?
“Ne olacak bu gençlerin hali!?” en çok dert yandığımız ve nedense her yeni neslin ortaya çıkmasında, gündeme gelmelerinde kullandığımız bir cümle haline gelmiş millet olarak ne yazık ki!
Şimdilerde “Z kuşağı” için kullanılıyor. Ancak “Y kuşağı” içinde 2000’li yıllarda bu söylenmişti. Ondan önceki kuşak için de ergenlik ve sonrası döneme geldiklerinde aynı cümleler kullanılmıştı.
Mesela 68 kuşağı vardı. Baş kaldıran asi gençlik gibi.
Punkçılar vardı, bambaşka kafalara sahip olan.
Devrimciler, anarşistler, İslamcılar, akıncılar vs. diye say say bitmez.
Onların isimleri değişti, ancak onlar için kurulan cümleler değişmedi. “Ne olacak bu gençlerin hali!?”, bu bir soru muydu? Yoksa bir yakınma mıydı? Muhataplarına yöneltmemiz gereken bazı sorulardı bunlar aslında. Ancak genel intiba yakınmaydı. Çünkü bir sorun olarak değerlendirilip bir soru olarak sorulsaydı. Çözüm için mutlak hareket gerekecekti. Ne yazık ki bunu hiçbir zaman göze alamadılar ve her zaman yakınarak
“Ne olacak bu gençlerin hali!” dediler.
İstisnalar kesinlikle vardır. Çözüm için çabalayanlar, muhakkak yaka paça bir şekilde törpülenmişlerdir. Ne yazık ki!
Peki asıl soru şu “Gerçekten ne olacak bu gençlerin hali?” sorusunu soruyoruz. Şimdi ise sıra sorunu ve kaynağını tespit etmek…
Lavabo olabilir, Banyo olabilir yahut holde, salonda veya yatak odasında herhangi bir yerde bir aynanın karşısına geçin ve aynı soruyu tekrarlayın.
“Ne olacak bu gençlerin hali?” neydi ki ne olacak. Ben ne verdim ki ne alacağım. Nasıl oldu da bu hale geldiler. Nerede yanlış yaptım ya da yaptık. Neyi eksik, neyi yanlış verdik. Bu soruları soralım. Bomboş bembeyaz kağıtlardı bu gençler, biz neyle doldurduk. Onlar anlamazken biz anlıyor, onlar bilmezken biz biliyor, onlar yapamazken biz yapıyorduk. Ne oldu da bunları onlara veremedik. Neyi eksik yaptık biz. Nerede yanlış yaptık. Bu tertemiz sayfaları nasıl oldu da karalama defterine çevirdik. Saygı yok, sevgi desen hisse değeri kaybetmiş. Hız, haz ve ayartıya kendilerini kaptırmışlar. Amaç, hedef birbirine girmiş. Hayat anlam değerini kaybetmiş. Daha sayısız sorun…
“Hep mi biz suçluyuz.” Diyerek sadece yanlışın, hatanın ve sorunun biz de olduğu çıkarımını da yapmayalım. Elbette birçok dış etken oldu. Özellikle gençlerin üzerine oynayarak onları etkileyerek yanlış yönlendirmeler yaptılar. Ancak biz bunlara karşı ne kadar mücadele ettik, edebildik… teslimiyet anlayışımız bazen bazı yerlerde yanlış tezahür ediyor maalesef…
Çok da uzatmadan kısaca ifade edelim ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu gençler boş ve beyaz bir sayfaydı. Onu bizler doldurduk. Bir kitap yazarı gibi yazdık. Şimdi de okuyoruz ve beğenmiyoruz. Ancak farkında değiliz ki bu kitabın yazarı aslında biziz. Evet bazı noktalar da başkaları da yazmış olsa da kitabın yazarı biz olduğumuz için bu imkânı da onlara biz vermiş oluyoruz maalesef…
Biz yazdık biz okuduk biz beğenmedik…
Kitap yazmanın altın kurallarını kesinlikle öğrenmemiz gerekiyor…
Yorumlar (0)
Yorum Ekle